"Allah bütün malların değerini ölçmeye yarasın diye iki değerli metali, altın ve gümüşü yarattı…" İbn Haldun

İslam yalnızca bir din değil, insanoğlunun ahlaki, manevi, siyasal, toplumsal yönetimi için Allah’ın buyurduğu bir sistemdi. Hz. Muhammed’in peygamberliğinden önce Arap yarımadasında değişik değerlerde paralar kullanılıyordu. Peygamber zamanında para basımı ile ilgili çalışmalar yapılmamış tedavüldeki paralar kullanılmıştı. İslam yeni kurulmuş bir din olduğu için peygamberin ölümünden sonra Müslümanlara önderlik edecek halifeler başa geldi. Bu halifelerin dönemlerinde de para basılmamış ancak halifeler, toplum ve devlet arasında vergilerin toplanması, ticari yaşamın düzenlenmesi gibi bazı düzenlemeler yapmıştı.

İslam’ın erken dönemlerden itibaren paranın gücüyle ilgili birtakım endişeler duyulduğu açıktır. Kuran’da paranın dünyevi olduğu gelip geçici olduğu, paranın mümini doğru yoldan çıkaracak sinsiliğine dair uyarılar vardı. Peygamberin de “Para toplumumu sınıyor.” dediği ileri sürülür.

690 yılında Şam'da basılmış gümüş dirhem.

Paraya karşı oluşan bu tedirginlik, Müslüman kişinin hem paraya sahip olup hem de ahlaki açıdan adil kalabilmesi için bazı düzenlemeleri beraberinde getirdi. Onlardan biri İslam dininin beş temel şartlarından olan, bir tür sadaka vergisi anlamına gelen, bir kişinin servetinin belirli bir kısmını bir “zekat” olarak vermesiydi. Ayrıca tefecilik ve banka faizciliği de Kuran’da kesin olarak yasak kılınmıştı. Ancak Müslümanlar finansal sistemler geliştirdiler ve faiz üzerindeki yasaklama ne ticarette ne de bankacılıkta onların önünde bir engel oluşturabildi.

Finansal işlemlerin ahlaki bir şekilde yürütülebilmesi için İslam kentlerinde muhtesiplik mesleği ortaya çıktı. Görevi, ticaretin her alanında şeriatın uygulanmasını sağlamak, tüccarların faiz işletmediğinden emin olmaktı.Topraklarını genişletme gayesinde olan Araplar, iki temel parasal sistem kullandılar. Bizans İmparatorluğu’nun temel sikkesi solidus yani altına dayalı para birimi bir de Sasanilerin metal gümüşü (drahmi) kullanıldı. Doğuda dirhem üretiminde Müslümanlar, Sasanilerin gümüş modelini örnek almışlar batıda önceleri Bizans sikkeleri kullanılmış daha sonra haç gibi Hıristiyan sembolleri çıkartılmış İslam’a uygun bir şekilde yeniden tasarlanmıştır. Yalnız Sasani hükümdarının portresi ve Zerdüşti ateş sunağı tasarımı korunmuş Arapça “bismillah” yazısı eklenmiştir.

715-716 yıllarında Kuzey Afrika'daki Araplar tarafından basılan altın dinar.

Sasani tarzı para kullanımı 696 yılındaki sikke reformuyla sona erdi. Bu reformun yapılmasındaki nedenlerden ilki, kaynakların belirttiğine göre Emevi halifesi Abdülmelik’in ile Bizans İmparatoru II. Iustinianus arasında çıkan bir polemikten kaynaklanıyordu. Halife Arapça papirüsleri Bizans’a gönderirken “Tanrı’nın Tekliği”ne vurgu yaparak göndermesi Iustinianus’u kızdırmıştı ve şöyle bir mesaj yollamıştı: “Bizi hoşnutsuz kılan bir yazıt ortaya çıkardınız ya bundan vazgeçersiniz ya da Bizans dinarları üzerinde Peygamberinize yönelik sizi hoşnutsuz kılacak referanslar görürsünüz.”

İkincisi ise Müslüman din adamları arasında resmi ya da dinsel içeriklerde sikkelerin üzerindeki imgelerin betimlenmesine karşı artan bir hoşnutsuzluk olmasıydı. Bu reform yeni ve İslami tarz sikkeyi ortaya çıkardı. Yeni tasarımlar Araplara özgü yeni bir ağırlık standardını beraberinde getirdi. 4,55 gramlık Bizans standardı artık “miskal” olarak bilinen 20 Arap karatına (4,25 gram) dönüşmüştü ve kelime-i şehadet artık sikkelerin üzerinde yer alıyordu. Ancak yeni kurallara uyulmadı 8. yüzyılda hurma ağaçları, şamdanlar, fil ve çöl sıçanları gibi hayvan sembolleri darplarda görülmeye başlamıştı.

Halife Abdülmelik’in sikke reformu, M.S 702-703’te Vasit kentinde ilk Arap darphanesini kurma ayrıcalığını elde eden Haccac bin Yusuf tarafından yerine getirildi. Tarihçi Baladhuri; Haccac’ın, Perslerin dirhem sikkelerine ilişkin araştırma yaptığını ardından da bir darphane kurduğunu daha sonra da damgalamayı yapacak adamları topladığını yazmıştır. Darphane çalışanları ve komisyoncular bir sahteliğin ortaya çıkmaması için devamlı denetleniyorlar, şaibeli bir olayda ise suçlular elleri kesilerek cezalandırılıyorlardı.

Yıllar geçtikçe İslami sikkelerin tasarımları da yerine oturmuştu. Ön yüzü Allah’ın birliğini benzersizliğini anlatan bir metin arka yüzü Hıristiyanların Teslis inancını çürüten bir metin bulunuyordu.

695-696 yıllarında Suriye'de basılan Emevi halifesi Abdülmelik'i geleneksel Arap giysileri içinde elinde kılıçla gösteren altın dinar.

İslam dünyasında sikkeler, üzerlerindeki karışık mesajlarla hem siyasal hem de dinsel bir belge sıfatını taşıyordu. Sikke basımı ile cuma hutbelerinde hükümdarın adının zikredilmesi İslam egemenliğinin iki temel kamusal simgesiydi. Yöneticiler iktidarlarının meşruiyetini kendi adlarına sikke bastırarak gösteriyordu.İlk sikkeler tahta çıkmış İsa, Aziz Georgios ve ejderha gibi Bizans’a ait Hıristiyan tasvirleri betimliyordu.

Müslümanlar için Arapça seçilmiş dil olarak kabul görüyor bu yüzden Arapça yazıya çok değer veriliyor ve hattatlar son derece saygı görüyorlardı. Erken dönem İslami sikkeler Arapçanın Irak’taki Kufe kentiyle ilişkilendiriliyordu ve Kufi tarzdaydı.

İslam sikkelerinde kullanılan metaller altın gümüş ve bakırdı. Tarihçi Baladhuri halife Ömer’in sikkelerin deve derisinden üretilmesini önerdiğini aktarır ancak kendisine eğer böyle bir şey yapılırsa ortada hiç deve kalmayacağı söylenmiştir. İlk İslam yöneticileri altın kaynaklarına erişim sorunu yaşıyordu. Emevilerin ilk zamanlarında altının temel kaynağı Bizans sikkeleri ve fetihlerden elde edilmiş hazinelerdi. Fatımi yönetimindeki Mısır, altına olan kolay erişimi hem de uluslararası ticaretteki önemli rolü sebebiyle oldukça zenginleşti. Kuzey Afrika ve Mısır darphaneleri çok sayıda para basıyordu bunlar Akdeniz’in en yaygın sikkeleri haline gelmişti.

10. yüzyıl sonundan itibaren Barcelona’da Müslüman dinarları yaygın bir şekilde kullanılıyordu sonraları onlar da dinar taklitleri basmaya başladılar. Ortadoğu’da başlıca gümüş madenleri Maveraünnehir ve Hindukuş’ta bulunuyordu bu bölgeler 9. yüzyıla kadar Abbasi halifeleri tarafından kontrol ediliyordu. İslam dünyası da gümüş kıtlığı yaşadı 1000 – 1150 yıllarından itibaren doğudaki sonra da batıdaki darphaneler giderek azalan sayıda gümüş sikke bastılar bu basımların ayarı da düşüktü.

Sebebi, gümüşü İslam dünyasından uzaklaştırıp kuzeye götüren Viking ticaretiydi. Gümüşün bir yüzyıl ya da daha uzun bir süre dolaşımdan kaybolmasıyla İslam dünyasında ekonomi farklı biçimlerde altın ve bakıra bağımlı hale geldi. Mısır’da Fatımilerden sonra gelen Eyyubi devleti (1171-1250) sikke basımında gümüşü yaygın biçimde kullanan ilk Müslüman hanedandı. 13. yüzyıldan itibaren gümüş yine bollaşmıştı. Gümüş, Mısır ve İslam bölgelerinde standart para birimi olmayı sürdürmüştür.

975- 976 yıllarında Fatımi halifesi el Aziz'in Filistin'de darp edilen altın dinarı. Fatımiler Afrika'nın altınını kullanarak bol miktarda sikke basmışlardı.

İslam Ülkelerinde Gündelik Yaşamda ve Alışverişte Paranın Yeri

Gündelik yaşamda bakır sikkeler kullanılıyordu. Dünyanın her bölgesinde olduğu gibi İslam dünyasında da zenginler ve fakirlerin kazançları ve harcamaları arasında dengesizlik vardı. Örneğin 11. yüzyılda Mısır’da bir yargıç ayda yüz dinar kazanırken bir hizmetkar ancak bir dinar kazanabiliyordu. Bazı özel günlerde hükümdarlar halka ihsan niyetine sikkeler dağıtıyordu. Mısır’da halife özellikle Perşembe Mercimeği adlı şölen gününde hizmetkarlarına 10.000 altın baruba bastırırdı.

İslam devletlerinin ana gelir kaynağı toplanan vergiler ve haraç idi haraç, toprak vergisi anlamına gelir. Vergi ödemeyenlerin sonu korkunç olurdu tarihçi Mesudi’nin anlattığına göre vergi ödemeyi reddeden kişilerin kafalarını kesilir ödemeyenler yeterince ibret alsın diye ağzı mühürlenen çuvallara doldurulurdu. Ticaret her zaman için bireyler ve devletler için servet kaynağı olmuştur. 909-1171 yıllarında Fatımi başkenti Fustat, Batı’nın hazine dairesi Doğu’nun ise ticaret merkezi olarak anılıyordu.

Bu, küçük sermaye sahiplerinin de ticaret yapmasını servet sahibi olmasını sağlayan “burjuvazinin altın çağı” dönemiydi. Osmanlı para sistemi oldukça karışık bir yapıdaydı. Fiyatlar olarak bilinen küçük gümüş sikkelerle hesaplanıyordu. Örneğin Mimar Sinan, günlük ücret olarak 55 akçe alıyordu. Dirhem ve dirhemin çeyreği ile “mangır” adı verilen bakır sikkeler dolaşımdaydı. Osmanlı sikkeleri hiçbir dinsel yazı içermiyordu.

1520 yılında Sırbistan'daki Sidra Keysi darphanesinde sultan Kanuni Sultan Süleyman döneminde bastırılan altın eşrefi.

Türkiye’de sikkelerin el darbı yerine makine kullanımı Tanzimatla beraber I. Abdülmecid’in (1839-1861) saltanatı sırasında gerçekleşmiştir.  İran’da ise makine ile basımı sikkeler 1876’da gerçekleşmiştir. Makine ile basıma geçilince sikkenin ön yüzünde Abdülaziz’in tuğrası ve arka yüzünde darphanenin ve basım tarihinin yer aldığı geniş yüzlü bakır sikkeler tedavüldeki yerini almıştı. 19. yüzyıl ortalarına kadar İslam dünyasında kağıt para benimsenmedi. 1850lerde Osmanlılar farklı eyaletlerden banknot ihraç ettiler.

1880lerde de İran da ilk banknotları ihraç etti. Pek çok İslam ülkesi sömürge durumuna düşse de kendi parasını basmaya başladı. Ancak İslam dünyası modern çağa girmekle geleneksel bağları koparmamış Arap hat sanatının örnekleri basılan paralarda görülmüştür. Dinar ve dirhem gibi isimler hem madeni hem de kağıt paralarda hala kullanılmaktadır.