Coğrafi konumu sebebiyle tarih boyunca bir deniz kenti olarak bilinen İstanbul’da 19. yüzyıla kadar Boğaziçi ve Haliç’te deniz ulaşımı hafif kayıklarla sağlanıyordu. Kayıklar ile yapılan ulaşım seyir güvenliği açısından oldukça zahmetliydi. İlerleyen zamanlarda nüfus arttıkça kent içi ulaşımın kayıklar vasıtasıyla gerçekleşmesi zorlaşmış, her gün işe gitmek zorunda olan orta halli vatandaşlar için Boğaziçi yerleşim dışı bir alan olmuştur.
Beykoz ve Kadıköy uzak yerler olarak kabul edilmiş ve buralara sürgüne gönderilen devlet adamları olmuştur. Ancak servet sahipleri Boğaz’da yalı ve köşkleri olanların yaşadığı bir ortam olmuştur. Devlet büyükleri İstanbul’un en süratli ve zarif kayıklarına sahipti.
İstanbul şehir içi deniz ulaşımının bu şekilde geliştiği dönemde batı ülkelerinde meydana gelen bir takım teknolojik gelişmeler, deniz ulaşımında önemli değişiklikleri de beraberinde getirmişti. 19. yüzyılda buharlı gemilerin ortaya çıkışıyla beraber buharlı gemiler kullanılmaya başlamış bu durum deniz ulaşımını arttırmıştır.
Osmanlı Devleti'nde ilk buharlı gemi
Osmanlı Devleti’ne ilk olarak 1827 yılında gelen buharlı gemi, İngilizler tarafından getirilmiştir. 1829 yılında bir vapur daha satın alınmış ve böylece Türk denizciliğine buharlı gemiler katılmıştır. Teknolojik gelişmeleri takip eden Osmanlı, Tersane-i Amire’de gemi inşa çalışmalarına girişmiştir. Ülkeye gelen buharlı gemilerin sayısının artmasıyla tarifeli vapur seferleri de başlamıştır. Ancak Osmanlı ahalisine Tersane vapurları yeterli gelmemiş, halkın ihtiyacı karşılanamamıştır.
Bu sebepten halk, Eminönü’nden Boğaziçi’ne kadar gidebilmek için boğazda faaliyette bulunan yabancı vapurlara binmeye başlamıştı. Bunun üzerine Boğaziçi’nde başarılı seferler yapan ve yabancı gemilerle rekabet edebilecek bir Osmanlı şirketinin kurulmasına karar verildi. Bunun sonucunda Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın teşvikiyle Fuad ve Ahmet Cevdet Paşaların öncülüğünde 1851 yılında Şirket-i Hayriye kurulmuştur. Şirketin kuruluş amacı, “Boğaziçi’nde oturanların şehre geliş gidişlerini kolaylaştırmak” olarak açıklanmıştır.
Ülke için hayırlı bir girişim: Şirket-i Hayriye
“Ülke için hayırlı bir girişim” olarak kabul edilen “Şirket-i Hayriye”nin sermayesi başlangıçta 45.000 lira olarak belirlenmiş, başta Sultan Abdülmecid olmak üzere Valide Sultan, Osmanlı üst yöneticileri ve sermayedarlar tarafından 30 lira değerinde 1500 hisseye bölünmüştür. Fakat daha sonra bu sermayenin şirketin yapması öngörülen faaliyetlere yetmeyeceği anlaşılınca 500 hisse senedi daha çıkarılmıştır.
Şirket-i Hayriye, 1854 yılında fiilen vapurları işletmeye başlamıştır. Şirket-i Hayriye vapurlarının güzergahı ise Eminönü - Boğaziçi olarak belirlenmişti. Vapurların düzenli olarak Boğaz’ın uzak köylerine gidip gelmesi sonucu Eminönü’nden buralara ulaşım çok kolay hale geldi ve hatta giderek Boğaziçi’ne yerleşmeler arttı.
Şirket-i Hayriye’nin belirlenen en eski tarihli tarifesi olan 1858 yılı yaz mevsimine ait tarifede şirket vapurlarının İstanbul ile Boğaziçi’nin Rumeli sahilinde; Beşiktaş, Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Rumelihisarı, Bebek, Emirgan, İstinye, Yeniköy, Tarabya, Büyükdere ve Yenimahalle iskeleleri Anadolu sahilinde ise; Üsküdar, Kuzguncuk, Çengelköy, Beylerbeyi, Vaniköy, Anadoluhisarı, Kanlıca, Paşabahçe ve Beykoz iskeleleri arasında yolcu taşıdığı belirtilmiştir. Kimi zaman bu faaliyet alanı genişlemiş örneğin 1868-1869 yıllarında şirket vapurları Adalara da ulaşım gerçekleşmiştir.
Şirket-i Hayriye’nin Boğaziçi seferlerine başlamasıyla buralara gidiş gelişlerin kolaylaşmasıyla özellikle devlet adamları ve Bab-ı Ali bürokratları Boğaziçi’nde yalı satın almaya başlamışlar böylece sabah Bab-ı Ali’ye işe gelmek akşam eve dönmek bir alışkanlık haline gelmişti. Böylelikle Şirket-i Hayriye bu bürokratlar için özel tarifeli vapur seferleri düzenlenmeye başladı. Vükela vapuru adı verilen bu gemiler diğer şirket vapurlarına göre daha süratli ve iç dekorasyonu özenle hazırlanan teknelerdi. Vükela vapuruna binişte ve inişte protokol uygulandığı gibi içerde de konuşma ve sohbetler son derece saygılı ve seviyeli olurdu. Ayrıca vükela vapurlarında protokole çok dikkat edilirdi. Paşaların ve vezirlerin vapura girişinde kaptanın düdük çalması ve gireni selamlaması kural haline gelmişti. II. Abdülhamit döneminde vükela vapurlarının seferlerine son verildi.
Savaş zamanı zorlu günler
1880- 1889 yılları arasında yılda ortalama 8.622.465 kişi Şirket-i Hayriye vapurları ile seyahat etmiştir. 1890-1900 Yılları arasında Şirket-i Hayriye vapurları ile taşınan yolcu sayısı yılda ortalama 9.585.831 kişiye ulaşmıştır. Bu rakam 1901-1914 yılları arasında 12.679.138 kişi olmuştur. 1908’den itibaren her yıl bir önceki yıla göre taşınan yolcu sayısında birer milyon kişiyi bulan ve hatta aşan artış kaydedilmiştir.
Savaş dönemlerinde Şirket-i Hayriye, asker ve mühimmat nakli için vapurlarını ordunun emrine vermiştir. Savaş yıllarında Şirket-i Hayriye ve şirket çalışanları zor bir dönem geçirmiştir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın masraflarını karşılayabilmek için hükümetin kağıt para (kaime) çıkarmak zorunda kalması piyasadaki dengeleri bozmuş, bu durum şirket görevlilerinin yolculardan değeri düşmekte olan kaime yerine sikke talep etmeleri sık sık tartışmalara yol açmaktaydı.
Hükümetin müdahalesi de sorunu çözemedi ve bu durum bir gün Üsküdar vapurunda yaşanan bir hadise sonucu yolcular ücret ödemeyi reddederek idare merkezine gidip şirketi protesto etti. Bir ara faaliyetlerini durdurmayı bile düşünen şirketin taşıma ücretlerine zam yapıldı. Öte yandan şirket, çalışanlarının maaşlarını % 30 oranında arttırdı. Kağıt paranın kaldırılmasının ardından taşıma ücretleri önceki oranlarına indirilerek sikkeyle tahsil edilmeye başlandı. 1881 yılının ortalarından itibaren ise gişe sistemine geçildi.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Ankara’nın başkent olması üzerine memurların Ankara’ya gitmesi, tramvay ve otobüs gibi toplu taşıma araçlarının gelişmesi, başta Rumlar olmak üzere gayri müslimlerin ülkeden ayrılması sonucunda şehrin nüfusunun azalması doğal olarak şirketin gelirlerini olumsuz yönde etkiledi. Bütün bunlara II. Dünya Savaşı’nın piyasalarda ve ülke içinde yol açtığı sıkıntılar eklenince şirketin devam etmesi hayli zorlaştı.
Şirket yöneticileri, imtiyaz süresi 1953’te sona erecek olmasına rağmen 1943’te şirketin devlet tarafından satın alınması için hükümete başvurdu ve 20 Ekim 1944’te şirketin 2.550.000 lira karşılığında hükümetçe satın alınmasına karar verildi. Hükümetin bu kararı 24 Ocak 1945 tarih ve 4697 sayılı kanunla onaylandı. Doksan beş yıla yaklaşan bir faaliyet hayatından sonra Şirket-i Hayriyye, bütün mal varlığıyla birlikte Devlet Denizyolları ve Limanları Umum Müdürlüğü’ne devredildi.