İnsanlar yalnızca kendi tecrübelerinden değil onlardan önce yaşamış insanların tecrübelerinden de yararlanırlar. Yaşanmış olan eski tecrübeler de şu anki duruma ve geleceğe ışık tutar. Tarih bu yüzden önemlidir, tarihi gelişmelerin bilinmesi çağdaş yaşamda bize yol gösterici olur, doğru değerlendirmeler yapmamıza olanak sağlar.

İnsanların alışkanlıkları, ihtiyaçları, sosyal yaşamları geçmişten bu zamana nasıl geldi nasıl değişti? Düşünceler, idealler nasıldı neye göre değişti ve gelişti? Yeni fikirler nasıl uygulandı ve ne gibi sonuçlar doğurdu? Ve en önemlisi tüm bunlar yaşanırken ekonomi ve para nasıl bir rol oynadı? Bu iki önemli kavram dünyanın akışını nasıl etkiledi? Bu soruların hepsine ve daha fazlasına "Paranın Serüveni" tarih serimizde cevap bulacağız.

Antik Çağ'da Para Yerine Kullanılan Nesneler

Herkesin bildiği gibi para bulunmadan önce insanlar, değiş tokuşu esasına dayanarak ticaret yapıyorlardı. Ticareti yapılan ürünler, belli bir değer biçilerek mal veya maden ile alınıp satılıyordu. Her ürünün karşılığı belli ağırlıkta gümüş olarak belirlenmişti. Değiştirilecek ürünlerin gümüş karşılığı denk getirilerek alım satım gerçekleşiyordu. Sikkelerin ilk kez M.Ö. 7. yüzyıl sonlarında Lidyalılar tarafından ortaya çıkmasına karşın; gümüşün, para olarak kullanılması bizi Mezopotamya’da M.Ö.24. yüzyıla kadar götürür. Bazen de çeşitli deniz hayvanlarına ait kabukların ve bazı dönemlerde tuz gibi minerallerin para yerine kullanıldığı görülmüştür. Yine Aztekler de uzun yıllar boyunca para yerine kakao çekirdeklerini kullanmıştır.

Orta Amerika'nın kadim halkı Aztekliler yıllar boyunca para niyetine kakao çekirdeklerini kullanmıştır.

Mezopotamya, Mısır ve Yunan toplumlarının ekonomik yaşamlarında gümüş çeşitli yöntemlerle para yerine kullanılıyordu. Bu çıkarımı günümüze kadar ulaşmış kil tabletlerden yapmaktayız. Kralların adaleti sağlamak için yaptığı kanunlarda, ödemelerin nasıl yapılacağı gümüş cinsinden belirli ağırlıklarda belgelenmiştir. Birinin bedenine ya da mülküne zarar verildiği zaman ödenecek cezalar da yine gümüş cinsinden belirlenmekteydi.

Altın ve gümüş; Mezopotamya, Mısır ve Antik Yunan’da kısa dönemde çürüyüp bozulmamaları, arzlarının yıllık dalgalanmalara maruz kalmadan değerini koruması gibi nedenlerden dolayı küçük miktarda bile olsalar yaşamda genel kabul gördükleri için ticari, yasal, sosyal anlamda ödemelerin yapılması için etkili bir araç olmuştur.

Talihli Gyges’in Keşfi Sonucu Metallere Para Özelliğinin Verilmesi

Nasıl ki Anadolu’nun kapılarının Malazgirt savaşıyla Türklere açıldığını neredeyse dünyaya gözümüzü açar açmaz öğrendiysek, parayı icat eden devletin Lidyalılar olduğunu da çok erken yaşlardan beri biliyoruz. Lidyalılar, M.Ö. 7. yüzyılın en parlak devleti olmuştur. Ön Asya dünyasının en ilginç kültürlerinden biridir; bu krallık ne doğulu devletlere benzer ne de batılıdır, Lidyalılar tam anlamıyla bir Anadolu Krallığıdır.

Biraz bu krallıktan bahsetmek gerekirse; yükseliş dönemi M.Ö. 7. yüzyıldır, başkent Sardes kenti, Antik zamanın en güçlü en ihtişamlı başkenti olarak ün salmıştır. Lidya’nın başkenti Sardes’te yaşamak, dünyanın en görkemli şehirlerinden birinde yaşamak anlamına gelmekteydi. Bir entrika sonucu krallığın başına gelen Gyges, iktidarının ilk yıllarında büyük bir şans eseri olarak Paktolos Çayı’nın yatağında altın ve gümüş alaşımı elektronlar bulunduğunu keşfetmiş. Böylece Lidya’nın zenginleşmesi kaçınılmaz olmuştur. Lidyalılar, bu metallerden nesneler yapmış ve bunlar Batı geleneği tarzındaki ilk sikkeler olarak tarihe geçmiştir. Lidya paraları genel olarak oval biçimdeydi. Sikkelerin bir yüzü bir ya da birkaç vuruşla damgalanmış, öteki yüzünde de genellikle hayvan figürleri bulunmaktaydı. Erken dönem elektron sikkeleri kimin bastırdığı sorusu kaynak yetersizliği sonucu yanıtsız kalmaktadır.

6.Yüzyıl ortalarından beri elektron sikkelerin basımı terk edildi ve birçok bölgede yerini gümüşten ve altından yapılan sikkeler aldı. Elektron sikkelerin basımından iki temel elementin alaşımı olması nedeniyle elektronun değerini saptamanın zor olması ve alaşımdaki altın miktarının bir sikkenin değerinde önemli farklılıklara yol açtığı için vazgeçilmiştir.

İlk gümüş ve altın sikkeler Lidya krallığında, (M.Ö yak. 560-547) basılmıştır. Anadolu’nun batısında bulunan bu sikkeler bir aslan ve boğanın ön kısmını gösterir.

Anadolu, Lidya; M.Ö.6.Yüzyıl ortalarına ait bir gümüş stater
M.Ö.6. Yüzyıl Lidya'dan altın stater. Tasarımın son hali Lidya Kralı Kroisos tarafından kararlaştırılmıştır.

Antik dönemlerde insanlar sikkeyi neden benimsediklerini düşünmüşler. 4. yüzyılda yaşamış olan Aristoteles, akıllardaki bu düşünceye; ölçülmüş gümüş parçaların yerine damgalanmış sikkelerin öneminin artması, her bir işlemde tartma sıkıntısından kurtulmak gibi basit nedenlerle açıklık getirmiştir. Donanmadaki kürekçilere, paralı askerlere yapılan ödemeler, askeri harcamalar da sikke kullanımını gerekli kılmıştır.

M.Ö. 6. Yüzyıl boyunca gümüş sikkeler, Yunan dünyasında çok sık bir şekilde kullanılmaya başladı. Sikkeler, kentin dinsel kültlerine ve mitolojik olaylarına göndermeler yaparak tasarlanıyordu.

Atina'nın gümüş terradrahmisi. Atina, kentin koruyucu tanrıçası Athena'nın miğferli başıyla, Athena'nın kutsal kuşu baykuş tipini kullanmıştır.

Antik kentlerin çoğu sikke kullanıyordu fakat bazı kentler vardı ki çeşitli nedenlerden dolayı (bazılarının belki gümüşe erişimi yoktu bazıları da siyasi sebeplerle) sikke üretmediler. Bu kentlerin en ünlüsü şüphesiz M.Ö. 3. yüzyıla değin bir sikkenin bile basılmadığı Sparta idi.

Spartalıların sikke yerine demir şişler kullandıkları düşünülüyor. Altın ve gümüş sahibi olmak, Spartalı savaşçı ahlakına ters düşen ve Spartalıların hor gördükleri aşağılık tüccar zihniyetinin bir parçası olarak değerlendiriliyordu. Ancak Spartalıların, Poleponnesos Savaşı’nda Atinalıları yenebilmek için, donanmalarını finanse etmesi gerekiyordu. Bunun için Pers kralından sikke olarak büyük miktarda para yardımı almak zorunda kaldılar. Bu savaş durumu, Spartalıları kendi ilkel parasal sistemleri dışında farklı arayışlara itti.

Agiad hanedanının bir üyesi olan Areus, kendi adına madeni para basan ilk Spartalı kraldı.

Yunanistan’daki devletler ise para ve sikkeleri bankalar aracılığıyla daha gelişmiş bir biçimde kullanıyordu. Bankaların varlığı M.Ö. 4. yüzyılda belgelenmişti. Bunlar tabii ki günümüz bankaları gibi değildi bir döviz bürosuyla bir rehinci arasındaki kavşak noktası olarak  düşünülebilir. Bankerler özel girişimci olarak çalışıyorlardı ve herhangi bir devlet hukukuna bağlı değillerdi. En belirgin faaliyetleri, Atina’ya gelen yabancılarla Atina dışında kullanılan para birimlerine değiş tokuş yapma hizmeti vermekti. Bankerler vadeli para kabul ediyorlardı herhangi bir faiz de ödemiyorlardı.

Gerçekte sundukları ise bir kasaydı, Atina’da bulundukları süre boyunca yanlarındaki değerli şeyleri saklayacak hiçbir yeri olmayan yabancı tüccarlara verilen bir hizmetti bu. Bankerler hem kendi paralarını hem de kendilerine emanet edilenleri yıllık yüzde 12 gibi bir faiz oranıyla özel kişilere borç olarak vermekteydiler. İnsanlar da doğal olarak dostlarından akrabalarından borç alıyorlardı. Bankerler bu durumda son çare olarak görülüyordu. Antik dönemde hakkında en çok bilgiye sahip olunan isim Pasion’dur. M.Ö 370 yılında öldüğünde serveti 60 talent’in (günümüzdeki karşılığıyla yaklaşık 18 milyon dolar ediyor) üstündeydi.

Atina’nın birikmiş serveti Athena (mitolojide savaş ve bilgelik tanrıçası) ya da Akropol’ün koruması altındaydı böylelikle servet, bir tanrıçaya ait oluyordu bu da hırsızlar üzerinde caydırıcı bir etki bırakıyordu. Bu sebeple Atinalılar, askeri operasyonların finansmanı için paraya gerek duyduklarında bunu Athena’dan ilk fırsatta geri ödeme sözüyle ödünç alıyorlardı. Finansal açıdan krize girdiklerinde ise tanrıçanın altın heykellerini bile eritiyorlardı.

Antik Yunan’da finansal işlemler yalnızca sikkeler üzerinden gerçekleştiriliyordu, çek ya da paraya tahvil edilebilen poliçeler yoktu. Bunun sebebi ekonominin düzgün işlemesi için dolaşımda yeterince sikke bulunmasına ihtiyaç olmasıydı. Atina’da bir düzen içinde ve büyük miktarlarda para basılıyordu. 5. Yüzyıl sonlarında gündelik işlemlerinde bronz sikkeler basmaya  başladılar. Para ile işlemlerini gerçekleştiren toplumlar, finansal işlemlerde sikkelere bağımlı oldular ve devletler sikkelerin ününü arttırmak ve değerini çeşitli yollarla sürdürmek zorunda kaldılar.