Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlığını kazandıktan sonra Osmanlı vergi sistemini ortadan kaldırarak Batı Avrupa vergi sistemini uygulamaya getirmeye çalışmıştır. Bu dönemde 1923-1930 yılları arasında Osmanlı Dönemi’nin en önemli vergileri olan Aşar, Ağnam ve Temettü vergileri kaldırılmıştır.
1930-1939 yıllarında yaşanan ekonomik krizin etkisiyle vergilerin mali amacı ön plana çıkmıştır. Bu dönemde Bina Vergisi Kanunu ve Arazi Kanunu ayrı ayrı düzenlenerek uygulanmaya başlanmıştır.
Dünya Savaşı ve Sonrası
1940-1950 döneminde İkinci Dünya Savaşı’ndan tüm ülkeler gibi olumsuz etkilenen Türkiye, kamu harcamalarının artışıyla bazı vergiler yürürlüğe koymuştur. 11 Kasım 1942 tarihinde olağanüstü bir servet vergisi olan Varlık Vergisi, Müslüman olmayan ticaret erbabının kazançlarını vergilendirmek için uygulamaya konulmuştur. Ödemesini yapmayanlar ise çalışma kamplarına gönderilmiştir. Bunun yanı sıra Toprak Mahsulleri Vergisi, Ayni Muamele Vergisi gibi yeni vergiler yürürlüğe konulmuş, bu vergiler çiftçilerde büyük tepkilere yol açmış, köylünün iktidara karşı cephe almasına sebep olmuştur.
1923 yılından, kapsamlı vergi reformunun yapıldığı 1950 yılına kadar çeşitli vergi kanunları ve vergi uygulamaları söz konusu olmuştur. Ancak 1950 yılına gelindiğinde yürürlüğe konan Gelir Vergisi Reformu, ve 1957’deki Gider Vergisi Reformu ile Türk Vergi Sistemi, batılı bir hukuki çerçeve kazanmıştır.
1950-1960 dönemleri vergi politikası açısından belirgin bir özellik taşımamış, aksine iktidarın kalkınma politikaları doğrultusunda tarım kazançları vergi dışı bırakılmıştır. Gider Vergisi kabul edilmiştir. Enflasyon, vergi yükü dağılımında adaletsizliklere sebep olmuştur.
Siyasi Darbeler Dönemleri
1960-1970 döneminde kalkınmanın finansmanı için ek vergilerin getirilmesi gündeme gelmiştir. Bu amaçla tarım gelirleri yeniden vergi kapsamına alınmıştır. Ayrıca bu dönemde yatırımları teşvik tedbirleri ilk defa uygulanmaya konulmuştur. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile tarım kazançlarının vergilendirilmesi KDV oranının yükseltilmesi, servet beyanının kabulü yürürlüğe konularak önemli değişiklikler yapılmıştır. Ancak bu değişiklikleri bazı iş çevreleri, çiftçiler, küçük esnaflar hoş karşılamamış, bu değişikliklere karşı kampanyalar düzenlemişlerdir.
1970’de kabul edilen bir vergi paketi ile yeni vergi türleri yürürlüğe konulmuştur. Bu dönemde dolaysız vergilerin arttığı görülmektedir. 1970-1979 yılları arasında daha çok gelir üzerinden vergiler alınmıştır.
1980 sonrası dönemde ise vergilendirme yürütme organının yetkisinde olmuş ve özellikle 1984 yılından itibaren bütçe dışı fon uygulanması yaygınlaştırılarak klasik bütçe ilkelerinden uzaklaştırılmıştır. 1980 sonrasında enflasyonun devamlı olması ve yüksek değer seyretmesi nedeniyle iş çevreleri yeniden değerlemeye ilişkin taleplerde bulunmuş, işçi sendikaları, asgari ücretin vergi dışı bırakılması yolunda hükümete baskı yapmışlar, ancak sonuç alamamışlardır. Ayrıca 1950-1985 döneminin ikinci büyük reformu, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’dur. Bu kanunun kabulü ile Avrupa ülkelerinin vergi sistemleri ile Türk Vergi Sistemi uyumu kolaylaşmıştır.
Modern Dönemde Türkiye Cumhuriyeti'nde Vergi
1980’li yıllardan sonra ortaya çıkan iktidarsızlık durumu ve bozuk iktisadi dengeler, kamudaki finans ihtiyacını arttırmıştır. Kamu harcamalarının azaltılamaması da vergi gelirlerinin önemini daha da arttırmıştır. Fakat vergi gelirlerinin arttırılabilmesi için gerekli vergi reformunun yapılamaması, bozulan dengelerin daha da kötüye gitmesine sebep olmuştur. Yaşanan siyasal gelişmelere ve baskı gruplarının vergilendirmeler hakkındaki karşıt görüşlerine rağmen vergi gelirlerinde bir artış söz konusu olmuştur.
1981 yılında vergi geliri, 12 Eylül 1980 olaylarına karşın çok büyük bir artış kaydetmiştir. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 3946 sayılı Kanun ile, bazı hükümler değiştirilerek 9 adet vergi kanununda önemli değişiklikler yapılmıştır. Ekonomik krizden sonra 3986 sayılı Ekonomik Denge İçin Yeni Vergiler İhdası Hakkında Kanun ile ek vergiler gündeme gelmiştir.
Ancak vergi gelirleri istenilen düzeye ulaşamadığından 4369 sayılı Kanun ile Vergi Reformu adı altında 13 adet vergi değişiklik yapılmıştır. Böylece vergilendirme tabanı genişlemiş, vergi kayıp ve kaçaklarının önlenmesi kayıt dışı ekonominin kayda alınması, yeni gelir unsurlarının vergilendirilmesi hedeflenmiştir.
2003 yılından sonra reform niteliğinde olmasa da vergi kanunlarında önemli değişiklikler düzenlemeler yapılmıştır. Son olarak devletin gelirlerinin arttırılması amacıyla; 5811 Sayılı Bazı Varlıkların Ekonomiye Kazandırılması Hakkındaki Kanun ve 6111 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik Yapılması Hakkında Kanun yürürlüğe konulmuştur.
Türk vergi sistemini oluşturan vergiler genel olarak; gelir, harcama ve servet unsurlarından alınan vergilerdir. Gelir ve servet üzerinden alınan vergiler dolaysız, harcamalar üzerinden alınan vergiler ise dolaylı vergiler grubunda yer alır. Türkiye'de dolaylı vergiler toplam vergi gelirlerinin yaklaşık %70'ini teşkil ederken vergi hasılatının %30'u dolaysız vergilerden elde edildiği görülür.
Günümüzde Vatandaştan Alınan Başlıca Vergiler
- Gelir Vergisi
- Kurumlar vergisi
- Katma değer vergisi
- Özel tüketim vergisi
- Banka ve sigorta muameleleri vergisi
- Özel iletişim vergisi
- Şans oyunları vergisi
- Damga vergisi
- Gümrük vergisi
- Belediye vergileri
- Veraset ve intikal vergisi
- Emlak vergisi
- Motorlu taşıtlar vergisi...